‘‘İki zıt şey birlikte olmadığı zaman hayat devam edemez’’.
Yin Yang Felsefesi. Bütün evrenin, işleyişinin ve hareketinin ancak bu denge ile sağlanabileceğini savunan kadim bir Çin düşüncesi. Siyah ile Beyaz, Erkek ve Kadın, Güneş ile Ay, Kuzey ve Güney, Yumuşak ve Sert. Biri var olmadan diğerinin bir anlamı olması mümkün değil. Mutsuz olmadan mutlu olmanın bir anlamı var mıdır? İşte bu denge etrafında şekilleniyor bu düşünce. Yin Yang ’in hayatın merkezi olduğunu ve ne olursa olsun kendi kendini dengeleyeceğine inanılıyor. Peki ya konuşmanın anlamı neydi?

İnsanlar, tanrılara değilde kendilerine taptıkları bir zamanda, küçük pazarlıkları uğruna bütün nefretlerini doğaya kustular. Karşılığını çok geçmeden verdi doğa. Bütün gücüyle zehirledi insanları. Onları yalnızlığa sürükledi bu nefretiyle. İnsanlar hiç konuşamadı bu zamanda. Günler, aylar mevsimler, seneler geldi geçti. Kurnazlıkların döndüğü pazarlar, dedikoduların yapıldığı mahalleler, ihanetlerin gün yüzüne çıktığı sokaklar, hepsi sessizdi artık. Doğa kendini temizledi bu zamanda. İnsanlar virüs dediler bu duruma ve yine doğayı suçladılar. Ama artık içinde kin bile kalmayan doğa serbest bıraktı insanları. İlk başta bu temiz dünyaya temkinle yaklaştı insanlar, bir süre daha konuşmadılar. Çok geçmeden doldu yine o pazarlar, mahalleler ve sokaklar. Ama bu sefer, daha yüksek bir gürültüyle. Uzun zamandır konuşamayan insanlar, anlatıyorlardı şimdi. Dinlemeden sürekli anlatıyorlardı. Anlattıkları kişide konuşuyordu sürekli, karşısındakinin ne dediğine bakmadan. İnsanlar uzun süre sadece konuştular, yüksek ve daha yüksek bir sesle. Kimisi sürekli işinden bahsetti, kimisi malından, mülkünden. Kimisi sahte hayatlarını anlattı, kimisi toz pembe yalanlarını. İyide bu insanları kim dinliyordu? Kimse dinlemiyorsa bu insanlar neden konuşuyordu? Dinlemedikten sonra konuşmanın anlamı neydi?
İşte insanlar bu şekilde kaybettiler dinleme becerilerini ve kendilerine istedikleri gibi bir karakter yarattılar sosyal mecralarda. Kimse hüznünü paylaşamadı, dinleyen kimseyi bulamadıklarından. Belki de o yüzden sahte gülüşler altına sığındılar o platformlarda. Belki de o yüzden herkes birbirine benzedi bu zamanda.
Bundan 300.000 yıl önce evrimleşen Homo Sapiens türünü yani bizleri, diğer insan türlerinden ayıran tek fark dilimizdi. Bu gelişmiş dil becerisine sahip olan Homo Sapiens Türü, komplike cümleler kurarak beyinlerini geliştirmeyi sürdürdüler ve günümüzde hala yaşayan tek insan türü oldular. Bazı bilimciler bu gelişimi, oluşturduğumuz topluluklarda dedikodu yapma ihtiyacımızın sağladığını düşünüyor.
‘‘Birkaç düzinelik bir grupta sürekli değişen ilişkileri takip edebilmek için edinilmesi ve depolanması gereken bilgi miktarı inanılmazdır (50 kişilik grupta, 1.225 farklı birebir ilişki vardır, ve bundan çok daha fazla sayıda karmaşık kombinasyon da bulunur)’’.
(Hayvanlardan Tanrılara 8. baskı 36.sayfa)

Diğer türlerin arasından bu iletişim becerilerimizle sıyrılıp, beynimizi sürekli geliştiren bizlerin, şimdi bu yarattığımız iletişim sorunuyla nasıl başa çıkacağımızı sanırım zaman belirleyecek. Belki, Yin Yang felsefesi işe yarayacak ve dengeleme kendiliğinden sağlanacak, belki de o dengeleme 300.000 yıl önce yaşandı ve şimdi de Sapienslere bahşedilen gelişimin, zıttını yaşama zamanı. Çünkü;
‘‘İki zıt şey birlikte olmadığı zaman hayat devam edemez’’.